ABD seçimlere hazırlanırken Sabah gazetesi yazarı Bercan Tutar, “Batı’daki seçimler birer sistem krizi” başlıklı yazısında Avrupa ve ABD seçimlerinde yaşanan sistem krizine dikkat çekti. Tutar “Batı’da son 40-50 yıldır sadece liberal küreselci değerleri savunan partilerin iktidara gelmesine izin verildi. her seçim düzen karşıtı bir dalgalanmaya yol açıyor. Küreselci liberal demokrasinin yozlaşması halkları ister istemez yerel, ulusalcı ve popülist hareketlere yöneltiyor.” dedi. Yazının tamamı şu şekilde:
Avrupa ve ABD’deki seçimlerde ‘müesses nizamı’ temsil eden partiler ve siyasi sınıfların maruz kaldığı hezimet aslında küresel emperyal statükodaki derinleşen krizin artık geri dönüşü olmayan bir aşamaya geldiğini gösteriyor. Bu bakımdan tarihi bir siyasi dönüşüm sürecine tanıklık ediyoruz.
Birçok analist gibi Vatfor projesinin kurucu ortağı ve editörü Sergey Poletaev de Batı’daki mevcut durumu ‘siyasi sistem krizi’ diye niteliyor. Ancak şu eklemede bulunmayı da ihmal etmiyor: “Bu, buzdağının sadece görünen kısmı…”
Peki, nedir bu problematik? Her şeyden önce hegemonik ölüm döşeğindeki Batı artık içeriden gelen darbelerle de sarsılıyor. En başta liberal demokrasi anlayışını meşrulaştıran paradigma ve değerler dünyası hızla çözülüyor.
Çünkü Batılı paradigma, demokratik ilkelere dayalı seçimlerin eşit ve adil bir yarışın sonucu olduğuna ve gerekli sayıda seçmenin desteğini alan her parti veya düşüncenin iktidara gelebileceğine dayanıyordu. İnsanları bu propagandaya ikna ettiler.
Oysa durum hiç de manipüle ettikleri gibi değildi. Yani gücü elinde tutan sınıflar, aklı esen ve seçmenin desteğini alan siyasi sınıfların ülkenin müesses nizamını ve rotasını dört veya beş yılda bir değiştirmesine asla izin vermezdi. Nitekim hiçbir yerde vermediler de!
Açık veya gizli darbelerle bu işe tevessül edenler hizaya getirildi. Yoldan sapanlara hadleri bildirildi. Demokratik egemenliğin üstünde hizalanan denetim mekanizmaları ‘milli irade’nin terbiye ve tedip edilmesinde öncü rol oynadı.
Oysa ideal bir dünyada seçimler devleti yönetmeye talip insanlara kamuoyunun verdiği icazet belgesidir. Eğer devlet ve toplum yanlış yönetiliyorsa bu sandıklara yansır. Ülke ve toplumdaki krizler daha derinleşmeden seçimle iktidara gelenler büyük şoklara gerek kalmadan ülkenin genel gidişatını düzene sokar.
Ancak buna pratikte hiçbir zaman izin verilmedi. Bu nedenle de Batı’daki seçimler tam bir sahtekârlık karnavalına dönüştü. Zira Batı’da son 40-50 yıldır sadece liberal küreselci değerleri savunan partilerin iktidara gelmesine izin verildi.
Ne var ki liberal küresel sistemin bizzat kendisi artık çözüldüğü için onun empoze ettiği hileli seçim sisteminin ve demokrasi aldatmacasının da foyası dökülmeye başladı. Batılı liberal demokrasiler bu krizden büyük yaralar alacak. Yeni bir paradigmanın oluşması için öncelikle ideolojisi sağlam güçlü liderlerin ortaya çıkması gerekiyor.
Krizler zamanında çözülmedikçe seçimler önemini kaybediyor. Bu yüzden seçimler artık parlamentoların ve müesses nizamın meşruiyet aracı olmaktan çıkıyor.
Halk için sandıklar artık güvendiği liderlerin seçildiği bir referanduma dönüşmüş durumda. Çünkü demokratik ulus egemenliği yerini bürokratik küreselci hegemonyaya terk etti.
Haliyle her seçim düzen karşıtı bir dalgalanmaya yol açıyor. Küreselci liberal demokrasinin yozlaşması halkları ister istemez yerel, ulusalcı ve popülist hareketlere yöneltiyor.
Ancak Donald Trump örneğinde de gördüğümüz gibi tüm popülist liderler gerçek bir sosyal, siyasal ve ekonomik değişim sağlamaktan çok uzak.
Bütün reform programları çocukça sloganlardan ibaret. Dolayısıyla adalet ve değişimin sağlanamaması doğal olarak her seçimi siyasi sistemin krizine dönüştürüyor.”